"Huğ", yok olan kültür... | MERSİN MOZAİK

"Huğ", yok olan kültür...

mersinmozaik.com

1970’li yıllara kadar Bahçe, Kiremithane mahalleri, sebze ve narenciye bahçelerinde çokça görülen huğlar, kentte başlayan apartmanlaşmaya paralel oluşan çarpık yapılaşmayla birlikte yok oldu.

Mersin’in özgün yapılarından olup tarihe karışan huğ, aslında bazı yaşanmışlık kültürünün izlerinin de silinmesidir…

Son kalıntıları Yumuktepe’nin eteğinde bulunan huğlar, Mersin’in bahçelerinde ve kent içerisinde alt gelir grubundan insanların barınaklarıydı…

Bölgede Türkmen çadırlarında da önce görünen huğların Mersin’in ilk yapılarından olduğuna not düşülmektedir.

Yazılı kaynaklardan Adana salnamesinde,”…Mersin ağaçlardan oluşan yeşillikler içinde birkaç huğdan oluşan kariyecik…”notu düşülmüştür.

1970’li yıllara kadar Bahçe, Kiremithane mahalleri, sebze ve narenciye bahçelerinde çokça görülen huğlar, kentte başlayan apartmanlaşmaya paralel oluşan çarpık yapılaşmayla birlikte yok oldu.

Usta Romacı Yaşar kemal’in,”Köylüler, bizimkilere 15-20 gün içinde güzel bir ‘huğ’ yapıyorlar, sıvıyorlar, döşüyorlar. Neleri eksik tamamlıyorlar…”diyerek değindiği huğlar, bölge kültürünün ayrılmaz, ancak yok olan sayfasıdır.

1965-70’li yıllarda Bayındırlık Bakanlığı yurt genelinde yapı malzemeleri araştırması yapar. İlgili ekipte görevli Azmi Karaoğlu, huğu oluşturan sistemin iyileştirilerek, sağlıklı bir yerel yapı olacağı içerikli ayrıntılı rapor verir.

Özel bir firma, ‘İzo-kam’ ismiyle kamışları sıkıştırıp telle dikerek 2-3 metre genişliğinde rulo hasır hazırlayarak pazarlar.

Oysa ilgili teknik yıllar önce uygulanıyordu, örneğin Büyükşehir Belediyesi Taş Binanın tavan izolasyonu kamış örgüsündendi. Ne yazık ki dekorasyon adı altında sökülüp yerine kartonpiyer döşendi.

Mersin’inin ilk evi olarak bilinip yazın sıcağından, kışın soğuğundan koruyan huğlarda, ana madde olarak iskeleti zehir ağacı ismiyle de anılan, acı olduğu için kurt tahribatına saklı zanzalak ağacı, kargı, mayalanmış çamur, kireç, çatı içinse saz bitkisi kullanılır. Kiremit çatı ise sonraları uygulanmıştır.

Sonuç olarak bölgenin koşullarına göre geliştirilen teknikle kurulan yapılar, korunup gelecek kuşaklara aktarılması gerekirken, neredeyse top sahası genişliğinde 500-600 metrekare dairelerden oluşan beton yığınlarına kurban edilmiştir.

ilgili yapıların hiç olmazsa birkaç tanesi koruma altına alınıp saklansaydı, mimarlık, mühendislik okuyan öğrencilere ders verilmk için kullanılabilirdi.