Başka isimlerinin yanı sıra halk arasında Kancık Kapı diye anılan Kleoptra Kapısı, diğer tanımla Deniz Kapısı olarak da kayıtlara geçen tarihi kalıntı, Mısır kraliçesi VII. Kleopatra’yla özdeşleştirilir...
Bölgenin en eski yerleşim birimlerinden olan Tarsus, birçok uygarlığa yurtluk etmesi nedeniyle adeta kültür hazinesidir.
Tarsus, Prof.Dr. Levent Zoroğlu’nun yaptığı kazılarda günışığına çıkardığı Roma Yolu, Eshab-ı Kehf Yedi Uyurlar Mağarası, Şahmeran efsanesi ve daha birçok kalıntıyı bağrında taşır.
M.Ö. 612 bölgede Asur Krallığının yıkılması üzerine kurulan Syennessis Krallığına başkenti olarak kayıtlara geçen Tarsus’ta bir başka eserin kalıntısı var ki, hikayesi romanlara filmlere konu olmuştur.
Başka isimlerinin yanı sıra halk arasında Kancık Kapı diye anılan Kleoptra Kapısı, diğer tanımla Deniz Kapısı olarak da kayıtlara geçen tarihi kalıntı, Mısır kraliçesi VII. Kleopatra'yla özdeşleştirilir...
Yazılı eserlere konu olan anlatımıyla VII. Kleopatra, sevgilisi Romalı General Antonius ile buluşmak üzere bölgeye geldiğinde ilgili kapıdan geçmiştir.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Tarsus'u anlatırken kapıya için iskele kapısı der.
Yapımında Horasan harcı kullanılan Kapının kenarı at nalı şeklinde ve yerden yüksekliği 6.17 m derinliği ise 6.18 metredir. 1700’lü yılların sonlarına kadar özelliğini koruyan kapı, 1835 yılında Mısırlı İbrahim Paşa tarafından surlarla bitlikte yıktırılmış, sadece iki ayak üzerinde sadece kemeri kalmıştır.
Teknik çevrelere göre, daha sonra yapılan restorasyonlarda da özelliğini büyük ölçüde kaybetmiş.
Kapıya yönelik görüşünü sorduğumuz çevre esnafı, önceki belediye yönetiminin yaptığı uygulamalar sonucu kapı civarındaki insanların oturup vakit geçireceği bazı yerlerin kapatılması sonucu hareketliliğin azaldığını, tek tük gelen turistlerin fotoğraf çekip gittiklerini söylediler.