Mersin’de çevre yıkıma uğruyor... | MERSİN MOZAİK

Mersin’de çevre yıkıma uğruyor...

Mersin’de çevre yıkıma uğruyor... mersinmozaik.com

Huğlara, birkaç yıl öncesine kadar Bahçe Mahallesi’nde tek tük rastlansa da, onlarda yerlerini güzelim narenciye bahçeleri gibi beton yığınlarına bıraktı, keşke o huğlardan birkaçı koruma altına alınıp gelecek kuşaklara örnek olarak sunulsaydı!

Mevsim değişikliklerine ayrı pencereden değerlendirilmelidir; yazın sıcağında yanıp, kışın soğuğunda donanlar hangi ölçülerle değerlendiriliyor?

Müftü Deresi taşıdığı suda Torosların kokusunu getiriyor…

Müftü Deresi’nin herkesin yaşamımda ayrı bir yeri vardır…

Yağmurla başlayınca Müftü Deresi kendine gelince alüvyonları deniz taşıyacak, martılar, derenin denizle buluştuğu noktada balıklar beslenecek…

Ağaçlar kesilip ormanlar yakılırken, Müftü Deresi sağlı,  sollu kendiliğinden tohumlanan bitkilerle gülüyor…

Doğaya verilen zararın ayıbını yüzümüze vurur Müftü Deresi…

Her yaz suyu çekilip durgunlaşınca, “ Ben böyle değildim aslında; beslendiğim kaynakları siz kuruttunuz. Daha mevsimin bu günlerinde durgunluğum, üstümü kaplayan yosunlar sizin eserinizdir…” diyerek bakar çevresinden geçenlere…

Pembeli beyazlı zakkumlarla gülen derenin yamaçları, kurbağaların serenatlarıyla çınlıyor; kavaklar, yüz yıllardır istismar edilerek örselenen Tanrı’nın feryadını duyurmak istercesine uzayıp gidiyorlar…

Derenin karşı yakasında üç beş sağlam yapılı çınar, denizden yukarı doğru esen rüzgâra meydan okuyor, biraz ilerisindeki zehir ağacı, ben de varım dercesine yayılan dallarıyla gelip geçenleri selamlıyor.

Bugünlerde işe yaramaz gibi gözüken o zehir ağaçları, çoktan tarihe karışan, genellikle yoksul insanların barındığı, duvarları kargıdan yapılıp çamurla sıvanan huğların iskeletinin çatılmasında kullanılırdı…

Huğlara, birkaç yıl öncesine kadar Bahçe Mahallesi’nde tek tük rastlansa da, onlarda yerlerini güzelim narenciye bahçeleri gibi beton yığınlarına bıraktı…

Keşke o huğlardan birkaçı koruma altına alınıp gelecek kuşaklara örnek olarak sunulsaydı!

Ama “nerde o anlayış?” diyeceksiniz, haklısınız.

Neyi korundu ki, huğları geleceğe taşınsın!

Torosların doruğundaki İnsu Köyü, Mavi Akdeniz’in kıyısında olduğu gibi bomboz soğuk betonla bezenmiş!

 Çevreye sorgulayan gözle bakarsanız hayrete düşmekten kendinizi alamazsınız; çünkü köy olarak anılan yerlerde doğallığın izi kalmamış.

Özgün köy evleri yıkılmaya terk edilmiş!

Güzelim çamlık alanlar adeta çöplük gibi pislik içinde!

Sözün kısası, şehirleri köyleştirmekle kalmayıp, çarpık yapılaşmayı köylere de taşıyarak oralar da bozuldu!.

Anlayacağınız, gittiğimiz yeri kirletip, elimizin değdiğini kırıp döküyoruz!

Varlığımızı sürdürdüğümüz doğaya biraz dostça davransak, ne kaybederiz söyler misiniz?