Çevreyi katleden gözüdoymazlık...
Bu başlıkla kaç yazı yazdım bilmiyorum, ancak ne zaman karamsarlığın sarmalına dolansam ”iyi ki ölüm var!..” demekten kendimi alamam.
İç karartıcı yazılar yazarak morallerini bozduğum dostlarım yine bana kızacaklar; ne var ki yaşanan olaylar karşısında kendileri kadar iyimser olamıyorum ben.
Nasıl iyimser olacaksın ki?
Acı gerçekler mızrak olup göze batarcasına ortada.
Savaşlar, insan soyunun sorumsuz davranışları sonucu yıkım boyutu daha da büyüyen doğal afetler, acı, açlık; en kötüsü de kişileri canavarlaştıran gözü doymazlık…
Ya kişilerin kendi kötülüklerine haklılık kazandırmak için suratlarına taktıkları bin bir çeşit maskeye ne demeli!..
Hepimizin bildiği gibi Güneydoğu Asya’da yüz binlerce insanın yaşamını kaybettiği bir doğal afet yaşandı.
Başta Amerika olmak üzere iyilik meleği kesilen herkes ah vah ediyor.
Kimi ne zaman vuracağı belli olmayan doğal afetlerin meydana gelmesini kimse istemese de, bazılarının dizini dövmelerini timsahın avını yutarken gözyaşı dökmesine benzetiyorum ben.
Çünkü, sonuçta kimsenin önüne geçemeyeceği doğal afette ah vah edenler, emperyalistlerin dünyanın dört bir yanında yol açtığı yıkımları her nedense görmezden geliyorlar!..
Örnek isterseniz burnumuzun dibinde yaşanan Irak dramı.
ABD’nin, Körfez Savaşı’ndan bugüne Irak’a uyguladığı tecrit ve saldırılar sonucunda yaşamını kaybeden insan sayısı Güneydoğu Asya felaketinden hiç de geri kalmaz.
Tsunami dalgalarının yıktığı yerlere yardım etmek için kolları sıvayan bilmem ne örgütleri, on yılardan beri ilaç ve gıdasızlıktan ölen Iraklı bebelerin ağıtlarına neden kulak tıkadılar dersiniz?
Aslına bakarsanız, ikiyüzlülük güce boyun eğen insan soyunun doğasında var gibi geliyor bana.
Bu eksende düşününce “ iyi ki ölüm var “ diyorum.
Bunca çirkinlik ve olumsuzluğu ölüm olmasına karşın yapıyoruz; ya ölüm de olmasaydı!..
Sanırım sokaklarda çiğ çiğ birbirimizi yerdik.
Değindiğim konularla zaman zaman dostlarının canını sıkan ben, günümüzde karamsar, gelecek için ise endişeliyim.
“Teknolojik devrim yaşanıyor” diye bayram edilen dünyada yaşanan çirkinliklerde hiçbir sorumluluğu bulunmayan gün yüzü görmemiş bebeler açlıktan ve ilaçsızlıktan ölüyorsa nasıl iyimser olunur ki?
Yerkürede yaşanan vahşetin yok olacağı avuntusuyla gözlerimi kapatıyorum; savaşlarda ölen çocuk ve kadınların, dev dalgalar arasında kaybolan yoksul insanların görüntüleri peş peşe gönül perdemde canlanıyor; umarsız bakışlar, yardım isteyen çığlıklar birbirine karışıp sağır dünyanın boşluğunda kayboluyor…
Ve zihnimde beliren “Ey erdemin yanına uğramayan varsıllık kervanı / ey kan gölünün mimarı / çevreyi bozan gözüdoymazlık / ey kokuşmuşluğa suskun kalan güya insanlık / içiniz rahat mı?..” dizelerinden oluşan soru yanıt bekliyor.
Benim değil, ya sizin