Çocuk ve ergenlerdeki takıntıların erken fark edilmesi çok önemli olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Fevziye Toros, erişkinlerde görülen obsesif kompulsif bozukluğunun 1/3’den fazlasının 15 yaşından önce başladığını söyledi.
Toplumda takıntı olarak bilinen obsesyon bozukluğu özellikle okul çağındaki çocukların çevreye uyum sağlamalarını zora sokarken, önlem alınmaması durumunda kişinin geleceğini etkileyecek boyutta sorunlara yol açtığı bildirildi.
Prof.Dr. Toros, veli kaygılarının baskıya dönüşmemesine dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti.
Çocuk ve ergenlerdeki takıntıların erken fark edilmesi çok önemli olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Fevziye Toros, erişkinlerde görülen obsesif kompulsif bozukluğunun 1/3’den fazlasının 15 yaşından önce başladığını söyledi.
Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Toros,” Takıntı (obsesyon, saplantı); çocuk veya ergenlerin aklına istemedikleri halde gelen ve zihinden uzaklaştırmakta güçlük çektikleri, kendilerini rahatsız edici düşünce ve düşlemlerdir. Zorlantı (kompulsiyon) ise; bu takım istemsiz ve hoş olmayan düşünce ve düşlemleri zihinden uzaklaştırmak için kullanılan bir takım zihinsel eylemler veya davranışlardır. Örneğin; çocuğun başkasının eşyasına dokunduğunda elinin kirlendiği düşüncesinden kurtulmak için sık sık ve uzun süre elini yıkama davranışı göstermesi. Çocukların normal gelişim dönemlerinde 1-3 yaş arası takıntıların sık olduğu bir dönemdir. Bu dönemdeki sıralama, kirlilik, uykuya geçiş öncesi sıra ile yapılması istedikleri davranışlar,…görülebilir. Ancak bu davranışlar çocuğun günlük aktivitesini ve sosyal uyumunu bozacak düzeyde olur ise uzman tarafından değerlendirilmesi gerekebilir. Takıntı ve zorlantılar çocuk ve ergende belirgin sıkıntıya yol açacak düzeyde (sosyal ve/veya akademik alanda) ise saplantı zorlantı bozukluğundan (obsesif kompulsif bozukluk) söz etmek mümkündür. Çocuk ve ergenlerde OKB’nin görülme sıklığı %2-3’dür. Erişkinlerdeki obsesif kompulsif bozukluğun da (OKB) 1/3’den fazlası 15 yaşından önce başlamaktadır. Genel olarak çocuk ve ergenlerdeki OKB’nin ortalama başlangıç yaşı 7-12’dir. Ancak bundan daha erken başlangıçlı olgularımız da olabilir. OKB; çocukluk döneminde erkeklerde 1.5 kat daha fazla iken, ergenlik döneminde kız ve erkeklerde görülme oranı benzer olmaktadır.”dedi.
Okul dönemindeki çocuklarda ödevlerini tam olarak yaptığından emin olama kaygılarının başarısızlığın kaynağına dönüşebileceğine işaret eden Prof. Dr. Toros, “ Obsesyon ve kompulsiyonların içeriği klinik seyir sırasında değişebilir. En sık görülen obsesyonlar; kirlilik ve bulaşma, en sık görülen kompulsiyonlar ise bu obsesyonlardan kurtulmak için yapılan el yıkama veya kaçınma davranışlarıdır. Bulaşma ve kirlilik obsesyonu çocukların başta okul gibi topluluk içindeki uyumunu da bozabilir. Bu obsesyona ikincil olarak okula gitmek istememe, sosyal ortamlarda bulunmaktan kaçınma gibi sorunlar oluşabilir. Burada önemli bir konu çocukların büyürken karşılaştıkları ebeveyn tutumlarıdır. Ebeveynler çocuklar büyürken her şeyin gereğinden fazla dört dörtlük olmasına dikkat ederse, çocuğun hijyeni konusunda aşırı önlem alır ise yapı olarak yatkın olan çocuklarda takıntıların erken yaşlarda ortaya çıkmasını kolaylaştırabilirler.
Okul dönemi çocuklarda ödevlerini tam olarak yaptığından emin olamadıkları için defalarca ödevleri kontrol etme obsesyonu görülebilir. Bu çocukların bazısında kararsızlık ve emin olamama bulunduğu için sınavlarda da tekrar tekrar cevabı kontrol etmeler, değiştirmeler ve sonucunda da düşük akademik başarı, sınav kaygıları ortaya çıkabilir. Bu durumda da çocuğun akademik başarısızlığını sorgulamadan önce buna neler yol açmış olabilir diye düşünmek ya da gereğinde uzman desteği almak önemli olmaktadır.” şeklinde konuştu.
Sorunun genetik yük dışında çocuğun ruhsal yapısı, ebeveynlerin tutumları gibi etkenlerden kaynaklandığının altını çizen Prof. Dr. Toros, ayrıca şu görüşleri dile getirdi:
“Ergenlik döneminde çocuklarda cinsel takıntılar da görülebilir. Bu çocuklar kendilerini çok huzursuz hissetmekte ve suçluluk duygularını çok yoğun yaşayabilmektedirler. Cinsel takıntıları olan çocuklar ve ergenlerde OKB’ye ek olarak majör depresyon bozukluğu görülmesi oldukça yaygındır.
OKB’nin oluşmasında biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörler önemli yer tutarlar. OKB’nin başlangıcı ne kadar küçük yaşta ise genetik yükün o kadar çok olduğunu söylemek mümkündür. Genetik yük dışında çocuğun ruhsal yapısı, ebeveynlerin sağlık konusunda aşırı kaygılı davranışları çocuk ve ergenlerde OKB gelişmesinde önemli riskler oluşturabilmektedir.
Sonuç olarak çocuk ve ergenlerdeki takıntıların erken fark edilmesi önemlidir. Doğru tutum önerileri ve uzman desteği ile ilerleyen yıllarda oluşabilecek takıntılar ile hem aile hem de çocuk bu bozukluk ile daha iyi baş edebilir. Takıntılar hakkında gerçek bilgi düzeyine ulaşmak da aileler, çocuklar ve ergenler için çok önemlidir. Çocukların ve ergenlerin obsesyonlarını söyledikleri zaman yadırganmayacaklarını, alay edilmeyeceklerini, düşüncelerinin saçma olarak değerlendirilmeyeceğini bilmelerine ihtiyaçları vardır. Bazen anlaşılmayacaklarını ya da yanlış anlaşılabileceklerini düşündükleri için uzun süre takıntılarını gizleyebilirler. Burada anne-baba-çocuk iletişiminde paylaşımcı olmanın, çocukları dinlemenin, söylem ve yorumlarına onları kırıcı yorum yapmamanın önemini bir kez daha belirtmek isterim.”