Göksoy,"19 Mart’tan beri sokaklarda, meydanlarda yükselen adalet ve demokrasi mücadelesi, işçi sınıfının gelirde, vergide ve ülkede adalet talepleriyle güçlendiğinde bu gücün karşısında kimse duramaz. Ülkenin tüm değer ve güzelliklerini üreten bizler 15-16 Haziran direnişinin ışığında birleştiğimizde ve mücadele ettiğimizde hiçbir kuvvet bizi yenemez. Evet, hiçbir kuvvet bizi yenemez ama örgütlü olduğumuzda sendikalı olduğumuzda. İşte bu nedenle Türkiye işçi sınıfını DİSK çatısı altında birleşmeye, 15-16 Haziran direnişinin izinde mücadeleye çağırıyoruz.”
Emekçiler Mersin'de 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin 55’inci yıl dönümünde buluştu.
Özgür Çocuk Parkı’nda toplanarak taleplerini dillendiren emekçiler, hak layıplarında geriye gidişe dikkat çektiler.
Buluşmada konuşan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel İş Sendikası Mersin Şube Başkanı ve Çukurova Bölge Temsilcisi Kemal Göksoy, “ Hep beraber yaşadığımız bu zorlu günleri nasıl aşacağımızı ise Türkiye işçi sınıfının, 15-16 Haziran 1970’teki büyük işçi direnişi gösteriyor” dedi.
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonun verilerine göre, dünyadaki en kötü 10 ülkesi arasında yer almaya devam eden Türkiye’de, işçilerin Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Çalışma Örgütü Konferansı verilerine göre temel haklarının güvence altında olmadığını vurgulayan Göksoy, yaptığı kapsamlı değerlendirmede özetle şu görüşleri dile getirdi:
"Bugün 15-16 Haziran’ın 55’inci yıldönümünde sadece geçmişi yad etmek, yitirdiğimiz mücadele arkadaşlarımızı anmak için değil, ülkemizin şu karanlık günlerden çıkışının yolunu işaret etmek için bir aradayız. Bugünlerde en güçlü attığımız sloganlardan birinde hep beraber haykırdığımız gibi 'Hak, hukuk adalet işçilerle gelecek' demek için bir aradayız.
15-16 Haziran yalnızca anılması gereken bir tarih değildir.
15-16 Haziran içinden geçtiğimiz karanlık dönemden çıkış için yolumuzu gösteren bir işaret fişeğidir. Türkiye işçi sınıfı olarak 15-16 Haziran direnişinde gösterilen birliği, dayanışmayı ve mücadeleyi örgütlemek zorundayız.
Emeği ucuzlatmak uğruna, işverenlerin sendikal hakları gasp etmesine seyirci kalınıyor. ILO sözleşmeleri göz göre göre çiğneniyor, barajlarla türlü türlü hilelerle isçilerin sendikalaşması engelleniyor. Grevler övüne övüne yasaklanıyor. Sendikalaşmanın önündeki engellerle Türkiye işçi sınıfının yansından fazlası asgari ücrete mahkûm ediliyor, asgari ücret ise bile isteye enflasyona ezdiriliyor.
2025’in ilk beş ayında enflasyon tüm emek gelirlerinden 200 milyar TL’yi eritmişken, asgari ücretlinin cebinden 3336 TL enflasyon yüzünden eksilmişken, asgari ücrete ara zam yapılmıyor.
Sermaye için vergi cenneti olan ülkemizde mayıs 2025’te tüm ücret düzeyleri sanki zenginleşmişiz gibi yüzde 20’lik bir üst vergi dilimine giriyor. Gelirde adaletsizlik, vergide adaletsizlik ile perçinleniyor. Emeği ucuzlatmak uğruna, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri maliyet unsuru olarak görülüyor ve işçiler önlenebilir iş kazalarında yaşamdan koparılıyor. Emeği ucuzlatmak uğruna, emekliler sefalete mahkûm edilerek çalışma yaşamına devam etmeye zorlanıyor. Grev hakkı, sendikalaşma hakkı, gösteri hakkı, ifade özgürlüğünden sonra seçme ve seçilme hakkımıza da el uzatılıyor.
19 Mart’tan beri sokaklarda, meydanlarda yükselen adalet ve demokrasi mücadelesi, işçi sınıfının gelirde, vergide ve ülkede adalet talepleriyle güçlendiğinde bu gücün karşısında kimse duramaz. Ülkenin tüm değer ve güzelliklerini üreten bizler 15-16 Haziran direnişinin ışığında birleştiğimizde ve mücadele ettiğimizde hiçbir kuvvet bizi yenemez. Evet, hiçbir kuvvet bizi yenemez ama örgütlü olduğumuzda sendikalı olduğumuzda. İşte bu nedenle Türkiye işçi sınıfını DİSK çatısı altında birleşmeye, 15-16 Haziran direnişinin izinde mücadeleye çağırıyoruz.”