Ülkemizde ve dünyada mutsuz olmamıza neden olan bunca şey yaşanırken, mutluluğun sırrından söz etmenin tam yeri midir, yoksa ironi midir, yazıyı okuyunca karar verirsiniz.
Bir laf vardır: “En çok istenen şey, eksikliği en fazla duyulan şeydir.” diye… Değişik şekillerde ifade edilebilen bu deyimin hemen hepsi aynı anlama gelir.
Binlerce sene önce yazılan metinlerde en çok merak edilen şeylerden bir ölümsüzlük iken, bir diğeri de mutluluğun sırrıdır.
Ölümsüzlük ve mutluluk insanlar tarafından en çok istenen şeyler olsa gerek ki felsefe, bilim, sanat, din, inanç sistemleri bu her iki konu üzerine binlerce senedir kafa yormakta, ölüme çare ararken, mutluluğun sırrı peşinde koşmaktadır.
Bu yazıda mutluluğun sırrı peşine düşen bilimden örnek verelim.
Yaklaşık bir asır önce ABD Harvard Üniversitesi’nde bir grup bilim insanı kendilerini araştırma yapmaya motive eden merakla yetinmeyip mutluluğun sırrını araştırmak için harekete geçmiş.
Ne olduğunu açıklama yaptıkları basından öğrenelim: “Günümüz dünyasında neyin önemli olduğunu bilmek, hayattaki öncelikleri belirlemek gittikçe zorlaşıyor. Kimine göre kariyer, kimine göre aile, kimine göre para… Harvard Üniversitesi tarafından yapılan 75 yıllık bir araştırma ise insanlar için neyin öncelikli olduğunu belirlemeyi başardı.
“Grant and Glueck Study” ismiyle anılan bu çalışma aslında iki araştırmanın birleşiminden oluşuyor. Grant Araştırması kapsamında 1939-2014 yılları arasında Boston’da büyüyen 456 düşük gelirli erkek incelendi. Glueck Araştırması kapsamında ise 1939-1944 yılları arasında Harvard’da okuyan ve mezun olan 268 erkek incelendi.”
Demek ki mutluluğun sırrını bilimsel araştırma konusu yapmışlar. Sabırlı ve uzun erimli boylamsal çalışma 75. yılına gelince ve araştırmaya alınan insanların sayısı iyice azalınca artık bir sonuca varabiliriz diye araştırmayı raporlayıp bilim dünyası ve kamu ile paylaşmışlar.
75 yıllık araştırmanın sonucunu araştırmanın başındaki Rober Waldinger açıklamış:
“75 yıllık bu araştırmadan edindiğimiz en net mesaj şu: Bizleri sağlıklı ve mutlu kılan tek şey, iyi ilişkiler.
Ne kadar para kazandığınız, ne kadar konferansta konuştuğunuz, ne kadar takipçinizin, hayranınızın olduğu, ne kadar büyük şirketlerde çalıştığınız ya da ne kadar aşık olduğunuz değil. Yapılan bu araştırma, hayatta güvenebileceğiniz, kendinizi teslim edebileceğiniz insanlara sahip olmanın sinir sistemini rahatlattığını, beynin daha uzun süre sağlıklı kalmasına yardımcı olduğunu, duygusal ve fiziksel acıları dindirdiğini gösteriyor. Araştırma ayrıca, kendini yalnız hissedenlerin fiziksel sağlığının bozulduğunu ve daha erken öldüklerini söylüyor.”
Ve ekliyor: “Önemli olan kaç tane arkadaşınızın olduğu, duygusal bir ilişkinizin olup olmadığı değil. Önemli olan yakın ilişkilerinizin kalitesi”
Bize kısaca diyor ki mutluluğun sırrı çok uzaklarda değil, öyle karmaşık ise hiç değil; hemen yakınında, yanı başında: “dostunda”…
Dost dediysek günümüzde içi boşaltılmışından değil; yaşam boyunca ancak bir elin parmakları kadar biriktirilebilen dostlardan söz ediyoruz.
Nitekim araştırmadan da çıkan sonuç, sadece ilişkinin kalitesine işaret ediyor. Kantitenin, yani sayının önemli olmadığını, nitelikli birkaç ilişkinin yeterli olduğunu bulguluyor.
Araştırmanın sonuçlarından haberdar olmadan önce yaşadığımız bazı hayat deneyimlerimizi; bu açıklamalar ışığında tekrar gözden geçirdiğimizde birçoğumuz “ne kadar da haklılar!” diye geçirmişizdir, içimizden.
Dost biriktirmenin insana ne kadar iyi geldiğini görmüş; insanın ‘acısını’ insanın aldığı gibi, insanın mutluluğu da insandan aldığını bir kez daha yaşamışızdır.
Yaşadıkça da görüyoruz…
Hayat dostlarla güzel…
Dünyayı güzellikler kurtaracak…