Doğa ve İnsanlık İçin Teknolojik Seferberlik
Tarih, ezilen ulusların özgürlük savaşlarından tüm İnsanlığın/Doğanın eşitlik mücadelesine, doğanın hoyratça sömürülmesine karşı yükselen itirazdan bireylerin bitmek bilmez hak arayışlarına kadar sayısız direnişin sahnesi olmuştur. Bu mücadelelerin her biri, insanlık onurunun ve adalet arayışının vazgeçilmez parçalarıdır. Ancak, özellikle emekçi sınıfların yüzyıllara yayılan mücadelesi bağlamında baktığımızda, asıl değerli olan, bu görünüşte dağınık güçleri ortak bir perspektifte bütünleştirebilecek somut adımların atılmasıdır. İşte 21. yüzyılda bilim ve teknoloji, bu birleştirici perspektifi inşa etmek için eşsiz bir potansiyel sunmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki teknoloji, kendi başına bir kurtarıcı değil, toplumsal iradenin ilerleyişin bir aracıdır. Aynı teknolojiler, gözetim kapitalizmini besleyerek veya nadir toprak elementlerinin sömürüsü üzerinden yeni eşitsizlikler yaratarak da işleyebilir. Bu nedenle, bilim ve teknolojinin yönü herkes için adalet ve özgürlük perspektifiyle şekillendirilmeli. Edip Cansever:
"Bir şey kırdık her şeyden biraz
Her şeyden biraz kırdığımız o şey
... Bir şey kırdık, bir şey kırıldı bizden."
Bilim, evrensel diliyle sınır tanımaz. Gelişen uzay teknolojileri, yalnızca yıldızlara ulaşma hayalimizi değil, aynı zamanda insanlığın kaderinin aslında tek ve kırılgan bir gezegene bağlı olduğu gerçeğini de güçlendiriyor. Uzaydan bakıldığında ulus sınırları, etnik kimlikler veya sosyal sınıflar görünmez; yalnızca bütün ve birleşik bir Dünya vardır. Bu perspektif, tüm yerel mücadeleleri, insanlığın ortak evinin korunması şemsiyesi altında bütünleştirebilecek kavramsal bir temel sağlar.
Bu bütünsel bakış açısının somut yansımalarını, yenilenebilir enerji ve elektrikli araç teknolojilerinde görüyoruz. Fosil yakıtlara dayalı merkezi enerji sistemleri, sadece doğayı tahrip etmekle kalmaz, aynı zamanda ekonomik ve siyasi eşitsizlikleri de derinleştirir. Oysa güneş, rüzgar ve diğer yenilenebilir kaynaklar, enerjiyi demokratikleştirme ve yerel toplulukları güçlendirme potansiyeli taşır. Elektrikli araçlar ve giderek artan batarya ömürleri, sadece karbon salımını azaltmakla kalmaz, aynı zamanda enerji depolama ve yönetiminde yeni, adem-i merkeziyetçi modellerin önünü açar. Cep telefonlarımızdaki bir bataryanın bir gün veya bi ay daha uzun dayanması, yalnızca bir konfor meselesi değil, haberleşme özgürlüğünün, bilgiye erişiminin ve dolayısıyla bütünlük kapasitesinin genişletilmesidir. Ancak, teknolojiye erişimdeki eşitsizlikler (dijital uçurum) bu potansiyeli sınırlandırabilir. Bu nedenle, erişimin kendisi de bir hak mücadelesi alanıdır. Bu teknolojiler, doğanın tahribatına karşı direnen ekoloji mücadelesi ile enerji adaleti için savaşan emekçileri aynı noktada bütünleştirebilir: Temiz, erişilebilir ve herkes için adil bir enerji sisteminde.
Ancak, bu teknolojik ilerlemenin nihai amacı, "doğa-insan bütünlüğünü" yeniden tesis etmek olmalıdır. Tekrar hatırlatmakta fayda var: İnsan, Doğanın kopmaz bir parçasıdır. Teknoloji, doğaya hükmetmenin bir aracı değil, onunla uyum içinde yaşamanın bir aracı haline gelmelidir. Vizyonsuz tarım anlayışları, vizyonsuz köy ve kent estetiğinden uzak bakış açıları vs. sürdürebilir olamaz ve derinleşen sorunlara yol açma potansiyeli doğurur. Hassas tarım, dikey çiftlikler ve akıllı su yönetim sistemleri, toprak ve su kaynakları üzerindeki baskıyı azaltarak, hem doğanın haklarını, hem de insanın temel ihtiyaçlarını gözetecek bir model sunar. Bu model, sağlıklı gıda ve temiz suya erişimi, her bireyin satın alma gücünün ötesinde, temel bir insan hakkı olarak konumlandırır. Bu noktada, yerli halkların kadim bilgeliği ve sürdürülebilir yaşam pratikleri, modern teknoloji ile değerli bir sinerji yaratabilir.
İşte bu noktada, "kapsamlı profesyonel vizyonerlerin özüne ulaşıyoruz: Tüm bu teknolojik gelişmeleri, piyasa dinamiklerine terk etmek yerine, toplumsal fayda ve ekolojik denge ekseninde yönlendirecek bir siyasi ve ekonomik iradeye ihtiyaç vardır. Yenilenebilir enerji, yalnızca kârlı bir yatırım alanı olarak değil, her hanenin enerji yoksulluğundan kurtulduğu bir kamu hizmeti olarak ele alınmalıdır. Elektrikli araç bataryalarındaki ilerleme, yalnızca lüks tüketim ürünlerinde değil, toplu taşımada ve kamu hizmetlerinde de standart haline getirilmelidir. Uzay teknolojisinden elde edilen veriler, doğa değişikliğinin etkilerini en hassas topluluklar için bile yönetilebilir kılmak için kullanılmalıdır.
Sonuç olarak, bilim ve teknoloji, ezilenlerin, sömürülenlerin ve doğanın yanındaki tarihsel mücadelelere yepyeni bir soluk getirmekte. Bu mücadeleler, artık yalnızca sokaklarda veya meclislerde değil, aynı zamanda laboratuvarlarda, AR-GE merkezlerinde ve teknoloji politikalarının belirlendiği masalarda da veriliyor. Amacımız, bu teknolojik ilerlemeyi, ideolojilerden kısır politik polemiklerden uzak insanlığın ortak kazanımı haline getirerek, her bir bireyin onurlu, sağlıklı ve özgür bir yaşam sürebilmesinin maddi temellerini atmak olmalıdır.
Alman filozof ve edebiyatçı Friedrich Hölderlin'in şu sözü, metninizin temel çıkış noktasını mükemmel bir şekilde özetliyor: "Tehlike nerede büyürse, kurtarıcı da orada yükselir."