“YÜZ” DE “YÜZ”
2015 yılı Ocak ayında yazdığım bir yazı ilişti gözüme. Hani insan zaman zaman, ‘bunu ben mi yaptım!’ ya da ‘bunu ben mi yazdım!’ diye, der ve belli belirsiz kendinle kıvanır ya, bu yazıyı okuduğumda kendim yerine Sevgili Celal Soycan’ın, Celal Abi’nin kent için, insanlar için yaptıklarıyla kıvandım.
Sunumu ve sunum konusundaki yorumlarımı içeren ‘Yüz’ de ‘Yüz’ adlı bu yazıyı, Celal Abi’ye bir selam göndermek, üretken emeğe bir saygı duruşunda bulunmak için tekrar paylaşıyorum:
“Sokak Kitap ve Kahve Evi’nde, Celal Soycan’ın moderatörlüğünü yaptığı “Celal Soycan ile Sanatta Düşünsel Pratikler” 63. oturumuna ulaştı.
Oturum konuları bu sene daha serbest belirlendi Celal Soycan tarafından. Başka yerde rastlama olasılığınız düşük konular içeren sunumlarla karşılaşmanız bu nedenle sürpriz olamayacaktır. Sunum konularını Sokak Kitap ve Kahve Evi’nin internet ve facebook sayfalarından öğrenebilirsiniz.
Son oturumu Celal Soycan sundu. Konu, yazının başlığı idi. İnsan yüzünün, gündelik hayatındaki oynadığı rollerden söz ederken bir yandan, felsefi birikimini devreye sokarak ontolojik alandaki anlamına doğru yol aldı diğer yandan. Bununla da yetinmedi resim sanatı dalındaki uzmanlığını kullanarak oto portre üzerinden yüze dokunarak tadına doyulmaz bir saat geçirmemizi sağladı.
Konuşmanın bir yerinde yüzün, sosyal bir varlık olan insanda, iletişimde temel organlardan biri olduğunu dile getirdi. İnsan başka bir insanla karşılaştığında ilk olarak yüzüne bakar ve başlayan iletişim hakkında ilk bilgileri sağlamaya ve de nasıl sürdüreceği konusunda fikir sahibi olmaya başlar.
Yüzün, toplum içinde var olmanın, kendini kabul ettirmenin, sosyalleşmenin; kısaca kendini ifade etmenin önemli bir aracı olduğunun farkına varan insan; onu kısa zamanda da kullanmayı da öğreniyor kendi amaçları doğrultusunda; maske de böylece üretilmiş oluyor bizzat insan tarafından…
Bu kadar değişken bir hayatın içinde yüzün; uyumu, dengeyi, hükmetmeyi, sosyalleşmeyi, iletişimi sağlıyor olması bana yelken sporunu anımsattı.
Yelkenli teknede, yelkeni idare eden ıskota denilen yelken açılarını kontrol eden düzenek ve teknenin yönünü belirleyen dümen mevcuttur. Yelkenci, altında saniyesi bile stabil olmayan deniz ile etrafında sürekli değişen rüzgarın, tekne üzerindeki etkilerini, ıskota ve dümeni kullanarak istediği sonuca hizmet etmesini sağlar. Yapılan bir çalışmada yelkencinin dakikada ortalama yirmi dört uyarı aldığını, bunları değerlendirerek verdiği kararları ıskota ve dümen ile hayata geçirdiğini göstermiştir. Bu sayede teknesinin bu kadar değişken bir ortama uyum sağlamasına ve onunla istediğini yapma, arzu ettiği yere gitme olanağına kavuşmaktadır.
İnsanın sürekli değişen istekleri vardır. Toplum kural ve istekleri bundan geri durmamaktadır ve bunlar çoğu kez bir biriyle uyuşmamaktadır. Deniz ve rüzgar gibi iki değişken arasında
ıskota ve dümeni kullanarak ortama uyum sağlayan insan; aklını ve yüzünü de kullanarak kendi varlığı ile toplum arasında uyumu, dengeyi, iletişimi, sosyalleşmeyi sağlamakta, yaşamını, tıpkı yelkenli tekne gibi, bu bileşke çerçevesinde sürdürmektedir.
Yelken ve yüz; yüzde yüz benzerliği ne kadar ilginç değil mi?!.”
Sanatla, sevgiyle, vefayla, dayanışmayla ve paylaşmayı bilmekle güzelleşecek her şey…





