Bedir Solmaz | Alın teriyle sertleşen çelik… | MERSİN MOZAİK
Bedir Solmaz

Bedir Solmaz

Alın teriyle sertleşen çelik…


 Değer yargılarının hızla aşındırıldığı, insan ilişkilerinin tamamen çıkar temeline oturtulduğu içinden geçtiğimiz süreçte kendimi başka bir dünyadaymışım gibi hissediyorum. Zihin denizim dalgalı ve bulanık; düşüncelerim küçük kayıklar, kimi su alırken, kimi batıyor.

Yaşam-ölüm, umut ve umutsuzluk gelgitinde salınıp duruyorum.

Kişi, ne kadar iyi niyetli ve sevecen olursa olsun, yaşamla ölümü ayıran bıçak sırtı çizginin üzerinde yürüdüğünü anımsadığı an, karamsarlığın kuyusuna düşmekten kurtaramaz kendini. Bütün güzellikler çekiciliğini yitirir, renkler farksızlaşır…

Düşünün ki, umut yüklü duygularla başladığınız bir günde tarafı olmadığınız kör dövüşünün ortasında kalıp kurbana dönüşüyorsunuz.

Aslında tarafsınız; egemen güçlerin yarattığı kamplaşma, haberiniz olmadan sizi de taraf yapmıştır.

Güzellikler, usta yazarların kaleminden çıkan betimlemelerde, bir de düşlerimizde kaldı günümüz dünyasında.

İşte gerçekler:  

Ak, kara; kâğıt üzerinde zararsız insanlara. Ne var ki, günümüz dünyasında birilerinin aldığı kararlar kilometrelerce uzaktaki milyonlarca insanın bahtını karartırken, seçkin azınlıkları rüyalar âleminde yaşatabiliyor.

Bu nasıl bir dünyadır ki, çelişkiler böylesine derindir?

Yağmurun altında yanan toprağı, demir parmaklıkların ardında titreyen yürekleri, aydınlık görmeyen karanlık köşeleri, açık denizlerde yanan bedenleri, ekmek deryasında aç ölen insanları, alın teriyle sertleşen çeliği, yumruk kadar beyinin içindeki koskoca dünyayı, kıl yumağı düşünceleri; düşüncenin ürünü çirkinlikleri düşündüğünüz oluyor mu hiç?

Toprağa, madene şekil verip yerküreyi devindiren can; bunca savaş, bunca ölüm niye?

Sizi bilmem, ama ben gündüzlerin karanlığındaki günlere küsüm; bu sözde aydınlık günlerde nelerimiz yitmedi ki?

Tepedeki yakıcı güneşin yaydığı aldatıcı ışıltıya bakmayın siz; açlıktan ağlıyor, terlese de üşüyor çocuklar, ekmek ipoteğinde karanlığın.

Aydınlık günlerse düşlerimizdedir.

Bunun içindir ki, yumuk elli çocukların avuçlarından doğacak güneşi özleyen Koca Nazım,” …çok uzaklardan geliyoruz / çok uzaklardan  / ve artık / saçlarımızı tutuşturarak / gecenin evinde yangın çıkaracağız  / çocuklarımızın başlarıyla kıracağız / karanlık camlarını / ve bizden sonra gelenler / demir parmaklıklardan değil / asma bahçelerden seyredecek / bahar sabahlarını / yaz akşamlarını...” demiş yıllar önce.

Ne acıdır ki sözde büyüklerin masallarla uyuttuğu ülkem çocuklarının burunları sümüklü, ak yüzleri kirlidir kirli, gözleri çapaklıdır hala…

Soygun, vurgun ve talana son verilmedikçe; özlemler hep şiirlerde kalacaktır!



ARŞİV YAZILAR