Bedir Solmaz | O güzel ve yaşanası dünyaya kavuşacak mıyız Usta? | MERSİN MOZAİK
Bedir Solmaz

Bedir Solmaz

O güzel ve yaşanası dünyaya kavuşacak mıyız Usta?


Toplumun büyük çoğunluğu “Gelinim Mutfakta”, “Bilmem kimle yemekte”vb.  televizyon programlarından pompalanan albenili yaşam kesitlerine ulaşmak için kendini paralıyor!

Düzenlenen yarışmalarda kılıktan kılağa girmeler, yenmeyecek ölçüdeki yiyecekleri tıkınmalar...

Çalışmanın, emekle geçinmenin çekiciliği masal oldu!

Ülke gerçeklerinden uzaklaştık!

Sait Faik’in öykülerindeki o yalın anlatım beni çocukluk, gençlik günlerime götürür hep. Soğuk kış gecelerinin karanlığında ıssız sokaklarda simit, yazın sıcağında şimdi yerine Akdeniz Belediyesi hizmet binasının yapıldığı eski halde buzlu su satışım, üstü açık kamyonlarda ayaz yiyerek narenciye kesmeye giden kamyon kamyon işçiler, Şadi Bey’in fabrikasından dağılan ayağı terlikli kadınlar; delikanlılığa adım attığımız devredeki maceralar, daha sonra duyulan pişmanlıklar…

Aldığım sınıf bilinciyle değişen dünyam bir film şeridi gibi akıp gider gözlerimin önünden…

 Duyulan pişmanlıklar kişinin yüreğini nasıl dağlar bilir misiniz?

Paslı bir çivi gibi içinizi acıtan an yaşanıp gitmiştir artık.

Asla geri döndüremezsiniz zaman çarkını.

Başka gözle bakıp bir şeyleri ispatlama hırsıyla belki de örselediğiniz kimseler  kim bilir hangi diyarlardadır…

Bulup  konuşmak, özür dilemek istersiniz ama yapamazsınız.

Tren çoktan kaçmıştır artık…

 Bakar kalırsınız yılan gibi kıvrılıp giden raylara… “Günde en az beş kişiyle yatmak değildi isteği / ten rengi çorap / ince topuk ayakkabı / bir de sıcacık yuvaydı özlemi…” dizeleri dökülür dilinizden, adamlığınızdan utanırsınız…

 Derdinizdir görmediğiniz insanların dertleri gayrı. Issız dağ köylerinde naçar insanlarla içlenir, büyük kentlerin varoşlarında üşürsünüz, kayalara çarpıp parçalanan dalgalardan dağılan su zerrecikleri gibi saçılırsınız çevreye… Derken şiirini okumayı sürdürür içinizdeki acemi şair: “Gözümün önünde büyük şehirler / Gözümün önünde İstanbul / Gözümün önünde İzmir / Gözümün önünde Ankara / Her birinin bir köşesinde / Un ufak olmuş parçam / Yanmışım / Yanmışım alev alev / Uçuyor üstlerinde külüm / Uçuyor üstlerinde külümüz / Hani kardeşiz ya / Yağmur anamız / Yel babamız ya Gözümün önünde / Kalabalık caddeler / Dar sokaklar  / Gözümün önünde oteller / Otellerde katmerleşmiş naftalin kokusu / Ayda bir değişen çarşaflar / Akmıyor gözyaşım /Akıyor içime deli deli / Bastıramaz / Naftalinin en keskini / Ah çeken insanların / Ak terinin kokusunu Bastıramaz / Yedi kat  boyansa da duvarlar / Yoyulan kızların duvar delen çığlıklarını Çınlıyor kulağım  / Çınlıyor çın çın / Akıyor içim akıyor / Akıyor yıkarak bir yerleri / Akıyor denizlere Okul önünde tatlıcıyım / Esiyor Nuh tufanı başımda / Ortaokullu bir kız  / Kuş gibi ürkek / Kızarıyor / Bozarıyor / Çekiniyor / Ve sonunda soruyor / ...  liralık olur mu amca... / Kocaman bir cık / Pınar oluyor güzüm / Akıyor gönlüme deli deli / Hayat pahalı mı pahalı / Fiyatlar ateşten gömlek…

Evet Sait Usta, gördüğün gibi değişen bir şey yok. Üstelik dünya senin bıraktığından da çirkin, insanlar daha acımasız, hem de daha dönek. “Bir insanı sevmekle başlayacak her şey… “ demiştin ya, biz o anahtarı güzelliklerin kapısını açmak için maalesef kullanamadık.

Özlediğin, “Sevilmeye layık, küçük kızların orospu  olmadığı,  geceleri hacıağaların minicik kızları caddeden 25 liraya pazarlıkla  otellere götürmediği, her genç kızın namuslu bir delikanlı ile konuşabildiği, para için namus, ar, haya, hayat, gece, gündüz satılmadığı…” o güzel ve yaşanası dünyaya acaba bir gün kavuşacak mıyız dersin?

 



ARŞİV YAZILAR