Tükenip gidiyor ömür dediğin...
Biraz da peş peşe dönülmeze göçen dostların da tetiklediği hüzünden olsa gerek son günlerde, zaman zaman Sivas'ta yakılan Hasret Gültekin ve Zülfü Livaneli’den dinlediğim, ”Bir insan ömrünü neye vermeli / tükenip gidiyor ömür dediğin…” dizeleriyle süren türkü dolanıyor dilime...
Gün ömürde bir yaprak
İnsan üstünde çiy damlası...
Ay, yıl ne fark eder; önemli mi?
Mevsim bahar olsa da günlerde kış ayazı
fırtına esip yıkıyor boran…
Kanla ve gözyaşıyla yoğruluyor yaşamın hamuru…
Her gün bin bir canla doyuruyor karnını karatoprak…
Buruk anılar yadigar kırımdan kurtulanlara!
İşte bir yere not düştüğüm geçmişten bir haber:
-Çocukların bulduğu el bombası patladı; yedi çocuk öldü…
“Önemli mi çocukların ölmesi, çocuktan bol ne var?
Yorma kafanı, sen haytasın ya!
Tıraşını ol; çayını iç, işine koşup karış sorgulamayan kalabalıklara…
Sakın ola burnunu sokma her şeye, yoksa ağrıtırsın baş…
Şartlı tahliyeymiş, afmış takma kafanı; önemli mi?
Yarın yine dolar mahpuslar, çünkü kafa hasta, verilen ilaç başka…” demek ne kolay...
Mikrobu yayan reçeteyi de yazıyor!
Gün
Gün doğuruyor ölüm, ölümler...
Şiddet dörtnala kalkmış at, nallarında paslı çivi deliyor yürekleri…
Ey kendine insanım diyen yaratık
Vazgeç zulümden
Bırak oylumlansın yapraklar yeşil yeşil
Açsın çiçekler rengarenk…
İnat etme
Tut bir ucundan güzelliğin
İnsanlığını duyumsa da yaşa
Köksalacak sen diresen de güzellikler
Bak çimleniyor tohumlar…
Faşizmin mirası öne eğilen baştır
Olmaz hanesi...
İşte bir başka haber:
“İsrail polisinin Mescid-i Aksa baskınında çoğu çocuk 26 kişi öldü, 300'den fazla yaralı var...”
Ölüm kara
Kıyıcılar gibi
Sırasız ölenler masum
Alınları ak…
Er ya da geç mutlaka verir dersini herkese
Zaman denen acımasız yargıç!
Siz siz olun aldanmayın görünüşe
Kalıcı değildir zulüm kalesi...
Kişinin elinde olmadan geldiği dünyada, kat ettiği ömür denen serüven nefis körlemekten öte nedir ki?
Günün albenisine kapılarak tercihlerde bulunmak çoğu zaman yanıltır kişiyi; asıl önemli olan ömür yolculuğundaki duruştur...
Hiçbir kötülüğün kalıcı olmadığı gibi; hangi koşullar altında olursa olsun geçmeyen gün de yoktur...
Günübirlik çıkarlar uğruna zulme maşalık yaparak soyuna ihanet eden zavallılara acıyorum....
İhmale dayalı iş cinayetinde kayıplar gün gün artıyor...
Hep altını çizerim can yimitimlerini sayıya vurmak çok sığ yaklaşımdır, yaşamdan kopan her can, kimbilir hangi dünyaları yıkıyor...
Kimseyle karşılaşıp selamlaşmamak için güzergahımı değiştirip vuruyorum kendimi yollara...
Hıncımı canımdan çıkarırcasına mesafeyi uzatıyorum, ta ki tabanlarım sudan öte kan toplayıncaya kadar...
Geride kalan 67 yıllık ömür sürecinde, olayların ayırdına vardığımdan beri ağız dolusu gülemedim hiç...
Yüreğim ataş düşmüş harman yeri...
Zincirsiz kölelik düzeninde daha ne kadar kıyıma uğrayacağız...
Yeme-içme, okuma-yazma hiçbir uğraş teselli etmiyor gönlümü...
"Hayat devam ediyor..."deyişi züğürt tesellisi...
Gidenlerle azalırken, gelenlerle çoğalamıyoruz...
Ve yıllar önce yazdığım dizelere sığınıyorum:
Çakıl taşlarının arasında kaybolup giden
Görülmüştür damgalı tren biletleridir ömrümüz...
Günler mi?
Tatsız tuzsuz
İşkence...
Demeyin ”gelir geçer...”
Geçer de deler geçer...
Kır düşmemiş şakaklarda
Daralan yüreklerde izi
Yaşanamayan yılların...
Karanlık arsız misafir
Yurt tutmuş memleketi
Biteviye can biçiyor
Yokluğun tırpanı...
Ölümün yüzü buz
Bir de ecelsiz olursa
Ucu sivri keskin bıçak
Oturur kemiğe...
Naiflik vurgun yedi
Tırşıdı renkler...
Çocuklar bin bir duayla defnederlerdi
Atalarını eskiden
Bulgur yağ soğan
Hırka ayakkabı
Bırakılırdı kapı önlerine...
Suskunluk erinç
Ortam ardıç kokardı...
Yüz örtülü sıralı ölümler
Buruk bir anı şimdi...
Analar babalar çocuklarını
Eşler bir birbirlerini gömüyor yüreğine
Cesetler yitik
Ağlıyor aydınlık
Gözpınarları kuru...