MERHAMET
‘Vazifeyi ihmale sürükleyen merhamet, vatana ihanettir!’ M.Kemal ATATÜRK
Bazen bir söz üzerine saatlerce düşünülebilir. Farklı açılardan ele aldıkça yeni anlamlara bürünür sözcükler. Ulu Önder Atatürk’ün bu sözü de insan yaşamına etkisi ve sözün ağırlığı bakımından üzerinde uzunca düşünülmesi gereken sözlerinden biridir.
Acaba bu söz hangi şartlarda söylenmiştir? Hangi alana vurgu yapmıştır? Kurumları mı, şahısları mı kapsamaktadır?
Üzerinde düşündükçe sözün kapsamının, etki alanının ne kadar geniş olduğunu daha iyi anlayabiliyoruz.
Kişiler için merhamet ‘acıma duygusu’ anlamına gelir. Kurumlar için merhametin tanımı yoktur. Kurumlar yasalara göre yönetilir. Kanunun izin verdiği ölçüde bir esneklik söz konusudur. Bana göre, sana göre diye bir durum yoktur.
Milli güvenlik alanında ele alacak olursak, en küçük ihmalin ne gibi sonuçlara yol açacağını ülke tarihimiz boyunca defalarca deneyimlemiş bulunmaktayız. Örnek verecek olursak, hudut güvenliği konusunda bir günlüğüne de olsa, havanın soğukluğundan dolayı askerlere merhamet edip görev yerlerinde bulunmamalarına neden olmanın sonucunu, terör örgütlerinin yol açacağı eylemlere fırsat vermek olarak görebiliriz. Milli mücadele sırasında vazifenin ihmale gelmeyeceğini anlatan en anlamlı örneklerden birini sırtında çocuğu ile cepheye mermi taşıyan ‘Şerife Bacı’ vermiştir. Şerife Bacı yüklendiği sorumluluğu yerine getirebilmek için, vatanın kurtuluşu uğruna sırtındaki bebesini feda etmiştir. Onun gösterdiği bu fedakarlığın karşısında vazifeyi ihmale sürükleyen bir merhameti açıklayabilecek mazeret yoktur.
Sağlık sektörünü ele alacak olursak, yoğun çalışılan bir hastanede yorgun düşen hemşirelere merhamet duyup hastanın başından ayrılmaların izin veremezsiniz. Görevinin başından ayrıldığı her dakika bir başkasının hayatına sebep olabilecektir. Böyle bir ihmal durumunda sorumlu olan, kurallarla yönetilen hastaneler değil kurallara uymayan çalışanladır.
Eğitim açısından düşündüğümüzde, tüm meslek grupları, özel alanları ile ilgili eğitim sonunda meslek elemanı olma yetisine sahip olmaktadırlar. Eğitimleri sırasında ihmale yol açacak merhamet göstermek, öğrencilerin yeterli donanıma sahip olmadan mezun olmalarına neden olacaktır. Bu durum ülkemizin gelişimini doğrudan etkileyecektir.
Adalet ve hukuk alanında da durum benzerdir. Kanun dışında karar vermek, tesir altında karar vermek hukuk sisteminde parçalanmışlığa sebep olacaktır. Örneğin; miras hukukunda her kardeşin payı eşittir. Eğer kardeşlerden birine merhamet gösterip onun lehine hak ihlali yaparsanız, vazifeyi kötüye kullanmış olursunuz. Bu durumda hukukun üstünlüğünü değil kişilerin üstünlüğünü savunmuş olursunuz. Çiğnediğiniz kanunlar gün gelince sizin de haklarınızı koruyacak olan kanunlardır. O nedenle bu çelişkiye neden olmak, yanlı karar vermek çalışanın görevinde istismara neden olacaktır.
Ülkemizde adalet sisteminin dayanağı Anayasadır. Anayasa Mahkemesi ise, Türkiye'deki anayasal yüksek yargı organlarından biridir. Kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün, Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler ve bireysel başvuruları karara bağlar. Anayasa kişilere göre değil yasalara uygunluğu göre karar verir. Anayasa maddelerine uygunluk konusunda gösterilecek ihmalin etkisi ise tüm yargı sistemini etkileyecektir.
Devlet kurumlarının uyumlu ve verimli çalışabilmesinin temeli kanunlara, yönetmeliklere uymakla başlar. Devlet her vatandaşına eşit mesafede ve eşit şartlarda hizmet sunmalıdır. Eşitlik, tarafsızlık, kişisel hakların korunması devlet işlerinde temel ilkeler olmalıdır. Devlet toplumsal huzuru, ekonomik kalkınmayı, adaleti, din ve vicdan özgürlüğünü, haberleşme özgürlüğünü, seyahat özgürlüğünü, kişilerin dokunulmazlığını, özel mülkiyetin korunmasını sağlamak durumundadır.
Unutulmamalıdır ki,
‘Hükümetin varlığının sebebi, memleketin güvenliğini, milletin huzur ve rahatını temin etmektir. Bütün memlekette gerçek bir güvenlik egemen olmalıdır. Millet, büyük bir huzur ve güven içinde içi rahat bulunmalıdır. Memleketimizin herhangi bir köşesinde halkın güvenliğini, devletin bütünlük ve huzurunu bozmaya kalkışanlar, devletin bütün kuvvetlerini karşılarında bulmalıdırlar.
Herkes millî görev ve sorumluluğunu bilmeli, memleket sorunları üzerinde o anlayışla, düşünüp çalışmayı alışkanlık haline getirmelidir.’ M. Kemal ATATÜRK