Hadi gel de geçmişi arama!
Günün çirkinliklerinin bungunluğundan biraz olsun sıyrılma arayışıyla geçmişin derinliklerine dalıyorum…
Yarım asrı aşan zaman önce gecenin karanlığında simit sattığım çehresi değişen sokak ve caddeler, şimdi yerinde yeller esen sebze hali, Şadi Bey’in Fabrikası, fabrika duvarı dibine dizili tantuniciler, içtiğimiz suyu soğutmak için Kervan Sineması’nın altındaki buz aldığımız pasaj, Hastane Caddesi kaldırımındaki cere satıcıları, çekirdek çintip film izlediğimiz yazlık Kamer, Atlas, Eser, Özüşen, Köksal, Halkevi, Şark, Paşa ve Meram sinemaları...
Mahalle aralarında paylaşım kültürünü tohumlayan o sıcacık mekânlar şimdilerde alışveriş merkezlerine saklandılar!
Yönümü Camişerif ile Mesudiye Mahallesi’nin ayıran Fabrikalar Caddesi’ne çevirdim. Ağırlıklı olarak eski Mersin evlerinin konumlandığı her iki mahalle de terk edilmişliğin derin izlerini taşıyor…
Mağribi Camisinin karşısında ışıldayan taş binanın altındaki hayrat çeşmede yüzümü yıkayıp su içtim; yıllar önce inşa edilen ve zamana meydan okuyan yapıda sanatın asaleti dikkat çekiyor…
Anılan yapının mimarının Nuri Abaç olduğunu Sudi(Abaç) Abimden öğrenmiştim…
İki soka sonra denizden tarafa dönüp Nuri ve Sudi Abaç Ağabeylerimin baba evinin önünde duruyorum; kent kültürüne çok katkılar sağlayan Abaç Ailesinin geride kalan evleri harabeye dönüşmüş…
Solmuş badanası, briketlerle örülen kapı ve pencereleri yüreğim cam kırıklarıyla çizildiğini duyumsuyorum…
Bu konuyu kaç kez gündeme getirdiğimin sayısını inanın unuttum!
Geçtiğimiz aylarda Fatih Alkar kardeşim sosyal medyada feryat edercesine paylaştı, gelin görün ki yetkililer sağır duvar…
Eserleri dünyanın dört bir yanındaki koleksiyonlarda Mersinli ressam olarak anılan, mimarlık ve sanat alanında binlerce öğrenciye emek veren değerli büyüğümüzden geriye kalan yadigar virane olarak mı kalacak?
Bu kentin yöneticileri ne yaparlar?
Söz konusu cadde ve sokakları bir gün olsun gezip o virane yapıları gördüler mi acaba?
Kimse kusura bakmasın, memlekette çoğu yönetici hakkını vermedikleri makamların saltanatını sürüyorlar!
Nerde o eski vali ve belediye başkanları?
Söz valiye gelmişken, yazıyı Sudi ağabeyimden dinlediğim bir yaşanmışlıkla noktalayalım: Mimarlık eğitimin tamamlayan Nuri Abaç dönemim Mersin Belediyesi’nde görev yaptığı sırada Halkevi çevresinde bir çizim üzerine çalışır.
O dönem böyle gelişmiş malzemeler nerde!
Elindeki bez metreyle ölçü almak için uğraş verirken yanına yaklaşıp ne yaptığını sorarak yardım öneren ileri yaştaki meraklıya hayır demez.
Meraklı yardımcı iş bittikten sonra Nuri Abaç’a kendisini tanıyıp tanımadığını sorunca, tanımadığını söyler.
Metrenin ucundan tutan şahıs dönemin Valisi Tevfik Sırrı Gür’dür!
Düşünebiliyor musunuz, kentin en büyük mülki amiri halkın arasına karışıp çalışan kamu görevlisinin yaptığı işe el atıp yardım ediyor!
Ya şimdikiler?
Bırakın çalışan görevliye yardım etmeyi, yanlarında koruma ordusuyla dolaşırken hizmetine talip oldukları vatandaşa tepeden bakıyorlar…
O yüce gönüllü insanlar birer masal kahramanları artık…
Hadi gel de geçmişi, o güzel canları arama!