Barış Eroğlu | YEŞİL MAKYAJ | MERSİN MOZAİK
Barış Eroğlu

Barış Eroğlu

YEŞİL MAKYAJ


İnsan hayatı mevsimler gibidir.

Mevsim ola yeşerir,

Mevsim ola sararır…

Ancak bilirsin ki can hep o candadır…

Peki insanoğlu can bulduğu doğaya neden ihanet içindedir?

Yeşil dönüşüm,

İklim adaleti,

Adil geçiş,

Emisyon Ticaret Sistemi…

İlk kez duyduğumuz bazı kavramlardan bahsetmek istiyorum. İklim Kanunu hakkında biraz daha detaya inmek gerektiği düşüncesiyle…

Ülkemiz, 2 Temmuz 2025 itibarıyla tarihindeki ilk olarak ‘İklim Kanunu’na kavuştu. Bir ilk olması açısından önemli bir adımdan ama “geç” ve “yetersiz” olması açısından da düşündürücü bir gelişmeden bahsediyorum. TBMM'de kabul edilen bu yasa, “iklim”i işaret etse de özünde daha çok piyasa temelli bir karbon düzenlemesi olarak eleştirilere maruz kalmaktadır.

Belki de ilk kez öğrendiğimiz “yeşil dönüşüm”, “iklim adaleti” ve “adil geçiş” gibi ifadelerin yasaya dahil edilmesi olumlu bir gelişmedir ancak bu kavramların içeriği, yalnızca metinde bulunmalarıyla değil, ne ölçüde somut karşılık bulduklarıyla anlam kazanacaktır. Bu haliyle iklim yasasının ciddi boşluklar barındırdığı uzmanlarca dile getirilmektedir.

Yasa hazırlanırken yerel yönetimlerin, üniversitelerin ve çevre STK’larının yeterince sürece dahil edilmemesi, uygulama zemininin toplumda kabul edilebilirliğini zayıflatmaktadır. İklim krizi, merkezden alınacak kararlarla değil; yerelin, sahanın ve halkın katılımıyla çözülebilecektir. İl İklim Kurulları’nın kurulacağından bahsedilmektedir ama bu kurullar ne kadar etkili olacağı konusunda endişeleri giderecek ayrıntılar hakkında çok fazla bilgi verilmemektedir.

Yasanın merkezine Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) yerleştirilmesi ise en çok tartışılması gereken konudur. Karbon salımı yapanların “ceza” değil “ödül” alabileceği bir düzen kurulabileceği ifade edilmektedir. Kirletenler, karbon kredisi alarak veya dışsal dengeleme mekanizmalarıyla yoluna devam edebilecektir. Yani, emisyon salımı “ticarileşmekte”, iklim mücadelesi “alınıp satılabilir” bir metaya dönüşebilecektir.

Peki, bu sistem kimlerin lehine işleyecek?

Büyük şirketler, çok uluslu yatırımlar, güçlü sanayi kuruluşları…

Peki ya küçük üreticiler?

Ya dar gelirli çiftçiler?

Ya temiz havaya, suya, toprağa muhtaç olan halk? Onlar bu “ticaretin” neresinde yer alacak?

Uzmanlar, yasada en önemli eksiklik olarak somut bir emisyon azaltım hedefinin olmamasına dikkat çekmektedirler. 2030’a kadar yüzde kaç azaltacağız? 2040’ta fosil yakıttan ne kadar çıkmış olacağız?

Hiçbir şey net değildir. Yani yasanın yönü belli, ama nereye varacağı belli değildir. Ucu açık, denetlenmesi zor, ölçülmesi imkânsız hedeflerle ‘iklim dostu’ olmak biraz zorlaşmaktadır.

Ülkemizde, 2053 Net Sıfır hedefini defalarca dile getirilmiştir ancak bugünkü yasa, bu hedefe giden yolda somut bir rota çizememektedir. Yeşil dönüşüm, sadece kavram üretmekle değil, siyasi irade, ekonomik adalet ve toplumsal katılım ile mümkündür.

Bu haliyle kanun, gerçek bir iklim yasasından çok, bir yeşil makyaj çalışması gibi duruyor. AB’nin Karbon Düzenlemesine uyum sağlamak ve piyasa aktörlerini memnun etmek için düzenlenmiş bir metin olarak sadece ‘-mış gibi’ yapılacak bir gelişme olarak görülmektedir.

Unutulmamalıdır ki,

‘İklim yasası çıkardık” diyerek iklim kriziyle mücadelesini tamamlamış olmuyor. Asıl mücadele şimdi başlıyor. Bu yasayı demokratik, şeffaf ve adil bir uygulamayla ete kemiğe büründüremezsek, gelecek kuşaklara bırakacağımız en büyük borç, yitirilmiş bir doğa olacaktır.

Son Söz:

‘Gül sundum yediler, koklamadılar Armağan can verdim saklamadılar Gittim... gelir diye beklemediler Kaybolan gölgemi yollara sordum’ dizeleri belki de şairin vefasızlığı vurguladığı anlamlı sözcüklerdir.



ARŞİV YAZILAR