Veliler ayrı, öğrenciler ayrı eziliyor!
Kavurucu sıcakların belinin kırıldığı Eylül ayının şu günlerinde, toplumun büyük bir kesimini sevinçle tereddüt duyguları sarmış durumda.
Hali vakti yerinde olan aileler çocuklarını okula yollamanın kıvancını duymaya hazırlanırken, dar gelirli aileler ise geçim sıkıntısını katmerleştirecek olan ek masraf kapısının nasıl kapatılacağının kaygısı altında eziliyorlar…
Yarın ders zilinin çalacağının etkileri yaşamın tüm alanlarında kendini gösteriyor.
Caddelerde, özellikle okul ihtiyaç malzemeleri satan işyerleri tıklım tıklım…
Zabıtalardan fırsat bulan işportacılar kaldırımlara açtıkları tezgâhlarda hareketlilikten paylarına düşeni artırmanın peşinde…
İşportacılar gibi dar gelirli ailelerin durumu gerçekten zor, geçmişte iki çocuk okutmuş bir baba olarak bunu yakından biliyorum…
Defter kalem, okul forması spor malzemesi, servis ücreti, okuldan istenen para vs. bu giderlerin altından hangi ücretli kalkabilir ki?
Çocuklarını okutmak için her türlü fedakârlığa katlanan Anadolu insanın özverisi “Ceketimi satar çocuğumu okuturum…” deyişinde vücut bulmuştu!
Değişen koşullar birçok güzel değerler gibi maalesef bu özdeyişi de geçersiz kıldı artık.
Ülke yöneticilerinin lüks etiketli yabancı ürünler giydiği ortamda Anadolu insanının emeği ve ürünü para etmiyor ki, ceketi satın alınsın!
Para etmeyen ürününü kaldırmayan köylü perişan, memur ve emekliler hükümetin insafına terk edilmiş durumda, iş bulup karın tokluğuna çalışanlar milyonlarca işsizisin nefesini ensesinde hissediyor, işsizler zaten kökten mağdur…
Öğretmenlerin durumu ise başlı başına ayrı bir yazı konusu!
Geçmişin örnek öğretmenleri şimdilerde kurs verdiği öğrencilerinin karşısında eziliyor!
Yüz binlerce öğretmen, milyonlarca öğrenci işte bu koşullarda ders başı yapacak.
İşte bu içler acısı durum ister istemez yıllar öncesine götürdü beni.
Bizim öğrencilik dönemimiz ne güzeldi…
Tüketim virüsüyle henüz tanışmadığımızdan varsılla yoksul arsındaki uçurum bu kadar derin değildi!
Okullar arasında böylesine farklılaşma yoktu; tüm okullarda aynı düzeyde eğitim verilirdi. Öğrencilerin kıyafetleri de varsıl-yoksul farkını ortadan kaldıracak anlayışta düzenlenir, herkes siyah önlük giyerdi.
Okulların tüm ihtiyaçları, bazı çevrelerce despot olarak değerlendirilen devlet tarafından karşılandığından öğrencilerden para toplanmazdı. İyice yoksul öğrenciler de, öğretmenlerce hissettirilmeden gözetilirdi.
Okulların kantininde günümdeki gibi çok çeşitli albenili ürünler bulunmazdı; varsıl öğrenciler gazoz-tost yerse, yoksullar şalgam simitle yetinir; kimse kimseyi hor görmezdi.
Hadi, gel de o günleri arama!
Ya şimdi?
Yasada fırsat eşitliği hükümleri yer almasına karşın, varsıllarla yoksulların okulları tamamen ayrışmış durumda.
Veliler bir ayrı eziliyor, öğrenciler ayrı!
Bu durumda, “Tanrı yardımcıları olsun!” dileğinde bulunsak bir yararı olur mu dersiniz?