Bedir Solmaz | İyi ki şiir var... | MERSİN MOZAİK
Bedir Solmaz

Bedir Solmaz

İyi ki şiir var...


Sözcüklerin hükümsüz kaldığı içinden geçtiğimiz süreçte elim tuşlara gitmiyor...
İçimde tanımı güç boşluk, zar zor  yazdığım birkaç tümceyi geri siliyorum...
Çünkü  farklı sözcüklerle de olsa dile getirdiğim konular hep aynı, iç karartıcı, karamsarlık yüklü düşünceler sökün ediyor belleğimden...
Güzel şeylerden bahsetmek istiyorum, ancak somut gerçekler, “Hani nerde güzellik?” diye dile gelip tokat gibi şaklıyor suratıma... 

Yaşamın her alanında yalan dolan almış başını gidiyor... 
İnsanlar samimiyetsiz, herkes bir hesap peşinde...

Çoğunun yüzünde eğreti birer maske, öyle ki, en yakının saplıyor böğrüne hançeri...

İçi dışı bir olan insan tipi ölümcül hastaya ilaç niyetine aranır oldu... 

Bu koşullarda yaşam boyu gizli kapaklı iş tutmayan birisi olarak, gün geçtikçe toplumdan uzaklaşıp yalnızlaşıyorum...
Tabii  sarmalına doılandığım açmaz doğal olarak üzüyor beni, ama ne yapayım bir türlü içten pazarlıklı olamıyorum, geçekleri söylediğim zaman karşımdakileri kırabiliyorum... 

Dehklizlerine daldığım yalnızlıkta  kendimi ararken,“Hani tanımlayamadığınız bir şeyler kabarır yüreğinizde / dağların ardında fısıltıdır oynak havalar / kopup gidersiniz kalabalıktan / yitersiniz  dehlizlerinde karanlığın / ne kadar çırpınsanız boş / boğulur içinizde çığlıklarınız...

Düşmeye görsün  bir kez içe / ömür törpüsü hüznün gölgesi / ne ana / ne baba / ne kardeş / ne dost / ne de yar /  kişi yalnızlığını kendisi yaşar...” dizeleri dökülüyor dilimden.

Evet, onca kalabalığın içinde çok yalnızım çok... 

Bunalıyorum...

Günümüzde gören göz, işiten kulak, sorgulayan akıl, düşünen beyin taşımak çok külfetli...
Yıllar önce yazdığım dizler  film şeridine dönüşüp akıp gidiyor gönül penceremden:
Yenik düştü sevdalarımız / kör inançlara / günübirlik çıkarlara satıldı umutlarımız / uğunur dururuz onca yıldır / sarmalında çaresizliğin / içimizde ören yeri  sessizliği / baykuşlar tepemizde tehditkar...  

Baba tokluğu / ana  sıcaklığı çağrıştırır hep / avunduğumuz düşlerimizde / siz bakmayın saçımızdaki aklara / yaşımız ellilere dayansa da / gözleri  yaşlı / dudağı titrek / korunmaya muhtaç çocuklarız biz / oysa ne ana kaldı / ne de baba...

Önceleri atlarıyla gelip giderlerdi / yalın kılıç / al kanımızı içmeye / ekmeğimize göz koyanlar /artık bağdaş kurdular toprağımıza / dolarları marklarıyla / hizmetlerinde yığınla işbirlikçi...

Bir yanımız açlık / diğer yanımız ihanet / satılmış geleceğimiz / işin daha da kötüsü / direnç güdülerimiz de budanmış... 

Özlemle arıyoruz / anlımızın açık başımızın dik olduğu / o sıkıntılı günleri / arpa ekmeğimiz yağlı / içtiğimiz su serindir... 

Ah ne acı /acı olduğu kadar da aşağılayıcı imiş / satılmışlık duygusu... 

Ey sözde aydınlar / yağmadan arta kalan kırıntılar uğruna / globalleşmeden / Uzay Çağından / ahkam kese durun siz hala / beri yanda çöle döndü güzelim Anadolu / bukağı vurulmuş ellerimize / tavukkarası inmiş gözlerimize / bekliyoruz gelip kurtarmasını yeniden / onursuzca bağlandığımız ipotekten /  ilkelerini çiğneyip kendisine küfrettiğimiz / Mavi Gözlü Sarı Saçlı Dev’den... 

Ey yedi düveli dize getiren Anadolu insanı / teslimiyetin  böylesi görülmüş mü / görülmüş mü...
Evet canlar, umarsızlığın sarmalında uğunurken iç dökmek için dizler yetişiyor imdada...
İyi ki şiir var...



ARŞİV YAZILAR